Nombre de visiteurs : Hit Counter by Digits
 




 

 

books      epaw-video-en

 

 

Echoes > 2014 > Cesme is an historical and tourism area

 

turquie
Turkey

Cesme is an historical and tourism area!

They have got rights for 60 turbines, only 76 MW in a very small area....it is insane !!!

vue du projet



www.facebook.com/cesmeyasamplatformu?f ref=ts

Some experts say Turkey installed 7000 MW last year and 2014 it will be 4000 MW. Our first project is 18 MW - to destroy so much land ! Schools and housing are as closest 300 m - on the pics you see the inter nation famous Cesme harbour......

 

vue du port

 

carte2

carte1

vueaerienne

 

 

Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 1
Rüzgâr Türbini Sendromu: Doğal bir deney raporu
Dr. Nina Pierpont, Tıp-Bilim Doktoru (MD, PhD)
Türkçe'ye Çeviren: Serhat Elfun Demirkol
Özet
__________________________________________________________________________
20 Aralık 2009
Bu kitap, 2004 yılından bu yana kurulmuş büyük endüstriyel rüzgâr türbinlerinin (1.5-3 MegaVat) yakınında yaşayan
semptomatik insanlar üzerinde yapılmış kendine özgü bir araştırmayı sunan bilimsel bir rapordur.
Bu raporun bulguları şunlardır:
1. Rüzgâr türbinleri, Rüzgâr Türbini Sendromu’na neden olur. Türbinlere yakınken insanların bazı semptomlara sahip olduğunu ve uzaklaştıklarında bu semptomların ortadan kalktığını biliyoruz. Çalışma yapılan aileler, sahip oldukları semptomlardan kurtulmak için taşınmak zorunda olduklarını kendileri fark etti ve onda dokuzu taşındı. Bazıları evlerini sattı, bazıları da terk etti.
2. İnsanlar “rahatsızlıktan” dolayı evlerini terk etmez. Uyku yoksunluğu, baş dönmesi ve bulantı gibi semptomlar “rahatsızlık” olarak sayılamaz.
3. İnsanların sahip oldukları semptomlar birbiriyle tutarlıdır, bundan dolayı da “sendrom” terimi kullanır.
4. Semptomlar, uyku bozukluğu ve yoksunluğu, baş ağrısı, kulak çınlaması, kulaklarda basınç, sersemlik hissi, baş dönmesi, bulantı, bulanık görme, kalp çarpıntısı, asabiyet, konsantrasyon ve hafıza problemleri, hareket duyarlılığıyla ilişkili panik nöbetleri, uyanıkken veya uykuluyken ortaya çıkan titremedir.
5. Çocuklar, en az yetişkinler kadar (özellikle yaşlılar) etkileniyor.
6. Daha önceden migren rahatsızlığı, hareket duyarlılığı veya iç kulak hasarı (endüstriyel gürültülerden kaynaklı duyma kaybı gibi) olanlar diğerlerine göre daha kolay etkileniyor. Bu sonuçlar istatistiksel olarak önemli (p < 0.01).
7. Rüzgâr Türbini Sendromu'nun semptomları istatistiksel olarak daha önceden var olan kaygı bozukluğu veya diğer zihinsel hastalıklarla ilişkili değil.
8. 10 aile / 38 kişi, duyarlılık veya risk faktörlerine ilişkin sayısal anlamlılık için yeterliydi.
9. Duyarlılık faktörleri, Rüzgâr Türbini Sendromu’nun patofizyolojisi hakkında ipucu verir. Semtomlar, vestibüler (iç kulak denge organı) işlev bozukluğunun neden Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 2
olduğu sendromlara benzer. Özellikle düşük frekanslı gürültü ve/veya titreşim denge ve konum hissinde bozulmaya neden olur.
10. Güncel tıp literatürünü kapsamlı olarak gözden geçirdiğimizde, dengeyle ilişkili sinirsel uyarıların beynin çeşitli bölgelerini ve işlevlerini nasıl etkilediği ortaya çıkar. Bunlar, mekansal farkındalık, mekansal hafıza, mekansal problem çözümü, korku, kaygı bozukluğu, otonomik işlevler (bulantı, çarpıntı gibi) ve kaçınmalı öğrenmedir. Bu bilinen sinirsel ilişkiler, Rüzgâr Türbini Sendromu için sağlam bir anatomik ve fizyolojik temel sağlar.
11. Denekler bu etkileri tecrübe ettikleri için ses ve titreşimin beden boşlukları (göğüs, kafatası, gözler, boğaz, kulaklar) içerisindeki rezonansı hakkında tıbbi ve teknik literatür incelendi.
12. Düşük frekanslı gürültü maruziyeti (hem deneysel hem de çevresel olarak) üzerine yayınlanmış çalışmalar gözden geçirildi. Bu çalışmalar, insanlarda ortaya çıkan etkilerin Rüzgâr Türbini Sendromu ile benzer veya aynı olduğunu gösteriyor. 1996 yılında Almanya'da yapılan bir çalışma gerçekten de Rüzgâr Türbin Sendromu olabilir.
13. İsveç ve Hollanda'da rüzgâr türbinlerinin yakınında yaşayan insanlarla posta yoluyla yapılan son araştırmalar incelendi. Bu araştırmalar, kişilerin A-ağırlıklı trafik, tren ve uçak gürültüsünden çok daha düşük seviyede olan rüzgâr türbini gürültüsünden ciddi bir şekilde rahatsız olduklarını gösteriyor.
14. Ortam gürültüsünün kalp damar sağlığına ve çocukların öğrenme becerilerin olan etkilerini belgeleyen yayınlanmış literatür gözden geçirildi. Dünya Sağlık Örgütü, sağlık nedenlerinden dolayı çoğu ülkede geceleri gözlenenden daha düşük bir gürültü eşiği tavsiye eder – özellikle düşük frekanslı gürültülerde.
15. Rüzgâr Türbini Sendromu, insanların evlerini terk etmelerine neden olacak kadar ciddi semptomlara verilen bir isim ve tıbbi bir tanımdır. Bu gibi semptomlar için tıbbi risk faktörlerini saptar. Bu çalışma ve raporda gözden geçirilen diğer çalışmalar, güvenli mesafenin en az 2 kilometre olacağını gösteriyor. Daha büyük türbinler ve değişik topoğrafyalar için bu mesafe daha fazladır. Fiziksel nedenleri ve fizyolojik mekanizmaları açıklamak, rüzgâr türbinlerinin yakınında yaşamanın sağlığa olan diğer etkilerini araştırmak, kaç insanın etkilendiğini belirlemek ve özellikle çocuklar gibi belirli
gruplar üzerindeki etkilerini araştırmak için ek bir araştırma gerekmektedir. Bunun için
bütçe ayrılması uygundur.  

--ROBERT M. MAY, PhD, Profesör, Oxford OM AC Kt FRS Lordu. Kraliyet
Derneği Başkanı (2000–2005), İngiliz Hükümetinin Baş Bilim Danışmanı (1995–
2000). Lord May, halen küresel ısınma araştırmasının başını çekiyor ve
epidemiyolojik araştırmada bir öncü kabul ediliyor.
“Dr. Pierpont, duyusal ve diğer bedensel sistemler üzerinde etkisi olan düşük frekanslı, görece
yüksek titreşimli kuvvetlere tepki gösteren yeni bir insan grubunu kliniksel olarak tanımladı.
Dikkatli klinik gözlemleri, düşük frenkanslı sonarın dalgıçlar üzerindeki etkileri de olmak üzere
sesaltı dalgaların insanlar üzerindeki zararlı etkilerini açıklayan raporlara uygundur. Pierpont'un
incelediği klinik semptomların bazılarını açıklayabilecek klinik koşullar mevcuttur (çatlayan
yarım daire kanalları gibi), ancak görece sık rastlanmayan bu koşul Pierpont'un tüm gözlemlerini
açıklayamaz. “Dr. Pierpont'un parlak gözlemleri iyi kontrollü, bir çok bölgede gerçekleşen, çok kurumlu bir


çalışmayı harekete geçirmelidir.”

--CHRISTOPHER HANNING, Tıp Doktoru, Kraliyet Anestezi Uzmanları Koleji Üyesi,
Kraliyet Cerrahlar Koleji Üyesi, Kraliyet Doktorlar Koleji Diploması. İngiliz Uyku Derneği kurucusu olan Dr. Hanning, önde gelen bir uyku klinisyeni ve araştırmacısıdır.
İngiltere'deki en büyük uyku bozukluğu kliniklerinden biri olan Leicester Hastanesi Uyku Kliniği ve Laboratuarı Yöneticiliği'nden emekli olmuştur.

“Sıra dışı bir kitap. Kişisel ve tutkulu. İnsanı okumaya zorluyor. Ama daha fazlası var – güvenilir, titiz ve bilimsel. Gürültünün sağlığımızı nasıl etkilediğini anatomik, fizyolojik ve patofizyolojik olarak çok iyi anlatıyor. Açıkçası konuyla ilgili yazılmış en önemli kitap.
 
“Dr. Pierpont'un detaylı klinik çalışmalarına ek olarak, olumsuz sağlık etkileriyle ilgili Japonya, Yeni Zelanda, İngiltere, ABD ve Kanada'dan pek çok kanıt mevcuttur. Ayrıca Avrupa Birliği'nden rüzgâr çiftliklerinin sağlık açısından ve diğer olumsuz etkilerine dair soruşturma talep eden 19 Avrupa ülkesinden 357 kurum bulunuyor. En azından AB'nin Dr. Pierpont'a
danışması akıllıca olacaktır. “Sağlık hizmetleri çalışanlarının, özellikle de klinisyenlerin kesinlikle okuması gereken bir kitap.
Politikacıların, sözde yeşil enerjiye yönelik acele kararların ciddi sonuçları olduğunu söyleyen seslere kulak asmasını bekleyemeyiz.”

--JACK G. GOELLNER, Fahri Yönetici, The Johns Hopkins Üniversitesi Basımevi
(1878'de kurulmuş olan Amerika'nın en eski üniversite basımevi). Basımevi, Bay
Goellner’in yönetici olarak görev yaptığı sırada, tıbbi yayınlarıyla ünlenen bir dünya
lideri haline gelmiştir.
“Dr. Pierpont, rüzgâr türbinleriyle ilgili sadece yenilenebilir enerji karşıtları ve destekçileri
arasında değil aynı zamanda bu ülkenin çevresel duyarlılıkla hareket etmesini isteyenlerin de
içinde olduğu bir tartışmaya önemli bir katkı sağlamıştır. Yapabileceğimiz ve yapmamız gereken bir tartışma.”

Klinisyen Olmayanlar için Rapor (Özet ve Temel Çalışmalar)
2004 yılından bu yana inşa edilmiş olan büyük (1.5 – 3 MegaVat) rüzgâr türbinlerinin yakınında
yaşayan 10 aile ile görüştüm. Bebeklerden 75 yaşına kadar 38 kişi. Semptomları bir küme
oluşturuyordu. (Klinik terimler için sözlüğe bakınız.)
1. uyku bozukluğu
2. baş ağrısı
3. kulak çınlaması
4. kulakta basınç
5. sersemlik hissi
6. baş dönmesi (Dengesini kaybetme ve vücudun ya da çevrenin kendi etrafında
dönme duygusu)
7. bulantı
8. bulanık görme
9. kalp çarpıntısı
10. asabiyet
11. konsantrasyon ve hafıza problemleri
12. hareket duyarlılığıyla ilişkili panik nöbetleri, uyanıkken veya uykuluyken ortaya
çıkan titreme
Bu ailelerdeki kişiler, evlerinin yakınındaki türbinler çalışmaya başladıktan sonra bu
semptomları geliştirdiklerini fark etti. Uzaklaştıklarında, belirtilerin de kaybolduğunu fark ettiler.
Geri geldiklerinde, semptomlar da geliyordu. On aileden sekizi evlerinden taşındı çünkü
semptomlarla başa çıkamıyorlardı. Hatta bazı durumlarda evlerini terk ettiler.
Bu nedenle, raporumun kesin sonucu rüzgâr türbinlerinin Rüzgâr Türbini Sendromu (RTS)
semptomlarına neden olduğudur. Bunu, yukarıda tanımladığım gibi sağ duyulu bir şekilde
gösteriyorum.
Bir şeye açıklık getirelim. Türbinlerin yakınında yaşayan herkes bu semptomlara sahip olmuyor.
Tek başına, bütçesiz bir araştırmacı olarak, hangi mesafelerde insanların yüzde kaçının bu
semptomlara sahip olduklarını hesaplamak için gerekli örnekleri elde edemedim. İkinci olarak
bunun yapılması gerekiyor. Ancak neden bazı insanların daha hassas ve kimlerin hassas
olduğuna göz atabilirdim (ve attım). Rüzgâr Türbini Sendromu'nun patofizyolojisini araştırmak
için bu örnekleri kullandım (insanların içinde bu belirli semptomları ortaya çıkaran neler oluyor).
Okuyuculardan bu çalışmaya dikkatle göz atmalarını – türbinlerin yakınında yaşayan insanların
neleri tecrübe ettikleri ve geçmişteki sağlık durumlarından edindiğim detaylı hesaplamalar – ve
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 9
bu makinelere maruz kalıp kalmamaları gerektiğine kendilerinin karar verebilmelerini isterim.1
Diyelim ki, daha önceden migren, hareket duyarlılığı (araba yahut deniz tutması gibi) veya iç
kulak hasarı olan insanların bu semptomlara karşı özellikle hassas olduklarını matematiksel
olarak kanıtlayabildim. Aynı şekilde, kaygı bozukluğu yahut daha önceden diğer zihinsel
problemleri olan insanların bu semptomlara karşı özellikle hassas olduklarını gösterebildim.
Bu, evlerinin yakınındaki türbinlerden endişe duyan yahut hoşlanmayan insanların
hastalandıklarını açıklayan rüzgâr endüstrisinin raporlarını yalanlıyor ve bunun tam anlamıyla
saçma olduğunu gösteriyorum.
Kanıtları bir araya getirirken meydana gelen şey şu. Düşük frekanslı gürültü veya titreşim, denge
sisteminin bedenin hareket ettiğini düşünmesini sağlar. Deniz tutması gibi. (İnsanın denge
sisteminin iç kulak, gözler, kaslar ve eklemler, göğüs ve karın içerisinden sinir sinyalleri alan
karmaşık bir beyin sistemi olduğunu anlamak önemli.) Gözler işin içine girdiğinde, türbin
bıçaklarının gölge titreşmesinden kaynaklı görsel karışıklık denge karışıklığına eklenir.)
Bunu tekrar edeyim, çünkü çok ama çok önemli. Türbinlerden kaynaklanan düşük frekanslı
gürültü yahut titreşim bedenin hareket ettiğini düşünmesini sağlar. Ne fark eder? O kadar da
hızlı değil! Son on yıldaki araştırmalar bedenimizin denge ve hareketi birbirine uygun hale
getirirken beynin şasılacak çeşitlikteki fonksiyonlarını doğrudan etkilediğini kesin olarak
göstermiştir.
Nasıl? Denge organlarını çok sayıda, görünüşte alâkasız beyin fonksiyonlarına doğrudan
bağlayan nörolojik bağlantılar ile.
Bunu tekrar ifade edeceğim, çünkü bu raporun ortaya attığı iddia için önemlidir. Bedenlerimiz
denge ve hareketi algılarken ilk bakışta denge ve hareketle tümüyle alâkasız gözükebilen çok
sayıda beyin fonksiyonunu etkiler. Dediğim gibi, en güncel “denge” araştırmaları bize bunu
söylüyor – daha doğru bir şekilde, psikiyatri, nöroloji ve bilişsel araştırmalarla birleştirilmiş
denge araştırmaları.

Bu arada, bu tarz araştırmalarda uzmanlaşan insanlara otonörolog (Avrupa) ve nörotolog
(Amerika Birleşik Devletleri) denir. (Oto, kulak; nöro, beyin anlamındadır.)
Denge ve hareket algımızdan etkilenen görünüşte alâkasız beyin fonksiyonları neler?
1. Otomatik veya refleks kas hareketleri. Bunlar, gözlerin hareketlerini otomatik
olarak başın hareketleriyle dengeleyen vestibüler-oküler refleksi, hareket süresince
duruşu sürdürmek için boyun ve sırttaki kasları dinamik olarak düzenleyen vestibülerkolli
ve vestibüler-omurga refleksleridir.

1. Bkz. Nina Pierpont, Wind Turbine Syndrome: A Report on a Natural Experiment (Sante Fe,
NM: K-Selected Books, 2009), s. 294. İngilizce raporun tamamı.
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 10
2. Uyarılma. Dikkat, alarm ve tetikte olmayı kapsar.
3. Mekansal işleme ve hafıza. Mekansal işleme, görüntü temelli veya şekil temelli
düşünüştür. Şu işler için sürekli olarak kullanırız:
a) bir şeyler tasarlamak
b) nesnelerin nerede olduklarını veya nereye gittiklerini hatırlamak
c) bir yere nasıl gidileceğini hatırlamak
d) bir şeylerin nasıl çalıştığını anlamak
e) bir şeyi ne şekilde imal etmek istediğimizi tasarlamak
f) bir şeyi nasıl bir araya getirebileceğimizi veya tamir edeceğimizi hesaplamak
g) bir şey için en iyi yöntemi ve zamanlamayı hesaplamak (mutfakta, tarlada, balıkçı
teknesinde, arazide yahut çeşitli işlerdeki çalışmalarımız)
h) bir yere girdiğimizde ne arıyor olduğumuzu hatırlamak (çarşıdaki işler gibi)
i) matematik kavramlarını anlamak
j) diğer önemli düşünme fonksiyonları
4. Korkunun fizyolojik belirtileri. Kalbin hızla çarpması, kan basıncının artması,
terleme, bulantı, titreme ve aşırı tetiklik hali.
5. Kaçınmalı öğrenme. Canlıların potansiyel olarak zararlı şeylerden sakınmalarını
sağlama işlevine sahip bir refleks öğrenme çeşididir. Hem hayvanlar hem de insanlar için
verilebilecek klasik bir örnek, belirli bir gıdanın yenilmesinden sonra kusmadır.
Sonrasında, gıdanın kendisi kusmaya neden olmasa da ve hatta bir defa gerçekleşse bile,
uzun bir süre o gıdadan sakınırız. (Çocukken bu deneyimi yaşadığınızı hatırlıyor
musunuz?) Bu çeşit öğrenme oldukça etkili ve otomatiktir, öyle ki bu deneyim ile ilişkili
ortamda bulunmak dahi bulantı hissini tetikleyebilir – belirli bir gıdayı koklamak veya
görmek yahut aynı lokantaya yaklaşmak gibi. Bu, eski bir evrimsel reflekstir, memelileri
ve kuşları zehirli şeyler yemekten uzak tutmak için tasarlanmıştır (kelebek evrimi için
bazı çok ilginç sonuçlara sahip, ancak bu başka bir konu). Burada önemli olan şey,
midemizi bulandıran şeylerden sakınacak şekilde donatıldığımızdır.
Pekâla. Gözlerde, boyunda ve omurgadaki kas kasılmaları, uyarılma/tetikte olma, mekansal
işleme ve hafıza, korkunun fizyolojik belirtileri ve kaçınmalı öğrenme. Tüm beş beyin fonksiyonu
denge ve hareket duyumuz tarafından ciddi olarak etkilenir. Denge ve hareket duyumuz
bozulduğunda tüm bu beş fonksiyon alt üst olur.
Rüzgâr türbinlerine geri dönersek. Rüzgâr Türbini Sendromu'nu tartışan internetteki herhangi bir
gazete haberini açın, hemen hemen her zaman birileri bir rüzgâr türbininin bu şekilde bambaşka
sağlık problemlerine – hafıza eksikliği, mekansal işleme eksikliği, kaygı bozukluğu, korku, panik
ve kaçınmalı öğrenme – neden olabileceğinin akla uygun olmadığını söyleyen alaycı bir yorum
yazdığını görürsünüz. Gülünç! Parlak zekâlı yorumcumuz, türbinlerin yakınında yaşayan ve bu
semptomları bildiren insanların onları uydurduklarını (büyük ihtimalle türbinlerden
hoşlanmadıkları için) ve bu şikayetleri ciddiye alan doktorların (bu ben oluyorum) kalleş ve
reklamcı olduklarını söylüyor.

Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 11
Cevabım: Açıkçası bu mantık parıltısının yazarları ne nörobiyolog ne de klinisyen – ne de
endüstriyel rüzgâr türbinlerinin gölgesinde yaşayan pek çok insanın açık bir şekilde bildirdiği
semptomları deneyimliyorlar.
Gerçek tıbba geri dönersek. Yukarda ana hatları çizilmiş semptomlar birlikte meydana geliyor
çünkü insanlar denge ve hareket algıları bozulduğunda – rüzgâr türbinleri yakınında yaşayan
insanlara olduğu gibi – bu semptomları göstermek üzere donatıldı.
Bu semptomların fizyolojik değil (sanki insanlar onları uyduruyor) nörolojik olduklarını
vurgulamak önemlidir. İnsanlar türbinlere karşı gelişen tepkileri üzerinde kontrol sahibi değildir.
Tepkiler otomatik olarak gerçekleşiyor. Kişi bu semptomları kapatıp açamaz.
Bu konuyu vurgulayabiliriz çünkü denge sinyalleri (vestibüler sinyaller) kolayca duymazdan
gelemeyeceğimiz bir çeşit duyu sinyalidir. Gördüğünüzü ve duyduğunuzu görmezden
(duymazdan) gelebilirsiniz (yok sayabilirsiniz), ama denge duyunuzu yok sayamazsınız..
İsterseniz, buna doğanın bir kanunu diyebilirsiniz.
Kulak taşları, Rüzgâr Türbini Sendromu'nu anlamak için önemlidir. Kulak salyangozu (sesin mekanik enerjisini sinirsel sinyallere aktaran spiral şekilli, zarımsı organ) ve yarım daire

Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 12
kanallarına (üç düzlemde de - yatay, dikey ve boyuna – yarı daire yapan zarımsı organlar:
başınızı eğerken veya döndürürken hareketi sezerler) bitişik olan iki küçük zarsal kese, kırbacık
ve torbacıktan oluşur.
İki kulak taşı organı içinde – ister inanın ister inanmayın – taş var. (Öğretmeniniz kulağınızda taş
olması gerektiğini söylediği zamanı hatırlayın?) Şey, aslında taş değil. Küçücükler. Aslında
otokoni adındaki mikroskobik kalsiyum karbonat kristalleridir (kalsit veya istiridye kabukları
gibi). Harekete duyarlı tüylü hücreler içeren bölgenin (sarı nokta) üzerindeki bir kütleye
ilişiklerdir. Bu taşlarların ağırlığı ve kütlesi tüylü hücrelerin yer çekimini ve doğrusal ivmeyi
algılamasını sağlar.
İşler şimdi gerçekten güzelleşiyor. Tanrının yarım daire kanalları ve kulak taşı organlarının
ayrıntılı planlarını göstererek “başlangıcın kara kaplı kitabındaki sayfalarda bir heykeltraş gibi
ellerini gezdirdiğini” hayal edin.2 Balığın, amfibinin ve (sözde) daha ileri omurgalıların
paylaştığı beyin fonksiyonları için en temel olan yapılardır. Evet, biz de dahil. Bu yaratıkların
her birinde bu organlar yalnızca aklın kavrayabileceğinden daha eski bir fonksiyonu yerine
getirmezler, aynı zamanda zihnin kendisinin ne olduğunu tanımlamayla ilgilidirler. (Not:
Duymak için kullandığımız organ olan kulak salyangozu, memelilerde çok daha sonra
evrimleşti.)
Memeli zihninin ana anahtarı karşımızda. (Sadece memeli değil, tüm omurgalı hayvanlar) Bu
anahtar, sevgili okur, pencerenizin dışında dönen rüzgâr türbininin çıkardığı düşük frekanslı
gürültünün taklit ettiği şeydir.
Burada, gerçekten kâdim anatomik yapılarla karşı kaşıyayız. Milyonlarca yıllık. Balık, amfibi, ve
“daha ileri” omurgalıların hepsi yarım daire kanalları ve kulak taşı organlarına sahip.
Bunu bir düşünün. Morina gibi balıklar kulak taşı organlarıyla duyar. Kulak taşı organları ses ve
titreşim dedektörleridir – yakınlardaki yırtıcılar veya avların hareketlerini algılarlar. Kulak taşı
organları aynı zamanda yer çekimini (yukarısı neresi) ve ivmeyi (balık hareket mi ediyor yoksa
dönüyor mu) algılar. Morina balığının kulak taşı organları sesaltı dalgalarından (0.1 Hz veya 10
saniyede bir dalga) kaynaklanan su sarsınımlarına oldukça hassastır. Böylece balık Atlantik
Ortası Rifti'nden gelen sismik sesleri veya uzak kıyılarda kırılan dalgaların seslerini yüzlerce
kilometrelik göçleri sırasında kendilerine rehberlik etmeleri için kullanabilir.
Bunu bir düşünün. Kurbağalarda, torbacık (kulak taşı organlardan biri) kulağın alt katmanlardaki
titreşime en hassas parçasıdır. Hem torbacık hem de kurbağa kulağının yeni evrimleşmiş parçası
olan baziler kabarcık, hem sesi hem de titreşimi algılar. Torbacık düşük frekansları kabarcık
daha yüksek frekansları yakalar.

Hepsi, kendi kulak taşı organlarımızın kâdim olarak ses, titreşim ve düşük frekanslı ses, ek olarak yer çekimi ve beden hareketlerini algılayan dedektörler olduğu fikrine zemin hazırlamak
için. İnsanın kulak taşı organları bu fonksiyonların bazılarını muhafaza eder: vestibüler sinyaller
göndererek ses veya titreşime cevap verirler.
Yüksek sesli veya sert tonlarla uyarıldığında, normal insan vestibüler organları belli bir amaç
için üretilmiş ölçülebilir bir refleksi tetikler: boynun önündeki kaslara bir elektrik sinyali
(“vestibüler uyarılmış miyojenik potansiyel” olarak adlandırılır). Tekrar açıklayayım, çünkü
önemli: baş yahut bedenin hareketi olmadan kulağa iletilen bir ses, boyun kas tonunu değiştiren
hızlı (nörolojik) bir olaylar zincirini tetikler. Bu boyun kası sinyali vestibüler-kolli refleksin
parçasıdır (kolli “boyun” anlamına gelir). Vestibüler-kolli refleksin amacı beden veya baş
hareketi sırasında başı sabitlemektir. Bir gürültü, yüksek sesli ve kendine özgü bir gürültü olsa
da, beden veya baş hareket etmiyorken bile vestibüler sistemin hareket ediyor gibi düşündüğünü
gösteren bir dizi refleks zincirini tetikler. Evet, normal, sağlıklı yetişkin insanlarda. (Rüzgâr
yatırımcıları, bunu okuyor musunuz?)
Sesin, hava, kulak zarı ve orta kulak yolunu takip etmesi gerekmez. Titreşimler veya “kemik
iletimli ses” iç kulağın yontulduğu kemikten doğrudan iç kulağa ulaşabilir. Deney veya klinik
testlerde bunu yapmak için, titreşen bir cisim kulağın arkasındaki mastoid kemiğine deri
üzerinden değdirilir. Sinyal kemik iletimi yoluyla geldiğinde vestibüler tepkiyi tetiklemek için
daha az enerji harcanır (daha düşük desibel seviyesi). Kemik iletimi daha düşük ses veya titreşim
frekanslarında ayrıca daha iyi çalışır.
En heyecan verici şey, 2008 yılında normal insan vestibüler sisteminin düşük frekanslı
titreşimlere bir balık veya kurbağa benzeri hassaslığa sahip olduğunu göstermiştir. Bu deneyde,
titreşen bir çubuk mastoid kemiğine deri üzerinden ölçülü bir kuvvet kullanılarak değdirilir.
Denekler titreşimleri ton olarak duyabildi ve araştırmacılar deneklerin göz kaslarından gelen
elektrik sinyallerini ölçerek vestibüler tepkileri belirledi. İlginçtir ki, bu tepki 100 Hz'de frekans
uyumlama noktasına sahiptir. Yani, 100 Hz'de daha yüksek veya düşük frekanslardakinden daha
büyük vestibüler ve göz kası tepkileri var (100 Hz G-G# notasına eşit, Orta Do'dan 11⁄2 oktav
aşağı. Piyanoda 23. tuş.) Bu frekans uyumlama noktasında, titreşim, yoğunluğu deneklerin
duyamayacğı tonlara kadar düşürüldüğünde bile sürekli ölçülebilir vestibüler tepki (göz kası
elektrik sinyalleri) üretti. Aslında, vestibüler tepki üreten titreşimin gücü deneklerin duyabileceği
gücün yaklaşık yüzde 3'ü kadardı (15 dB aşağı).
Bu şu anlama geliyor: İç kulaktaki vestibüler organların bazı parçaları titreşim veya kemik
iletimli sese kulak salyangozundan çok daha hassastır. Bu çalışmayı yapanlar, bunların kulak taşı
organından biri olan kırbacık ve kırbacık ve diğer vestibüler organlardaki diğer tüylü hücrelerin
karışımından meydana gelen titreşime duyarlı bazı özel tüylü hücreler ve sinir lifleri olduklarını
düşünüyor.
Şaşırtıcı. (İyi yönetilen bir deneyde kanıtlanmış olmasaydı kabul edilmiş doktrinlere karşı
olurdu.) Son yetmiş yıldır işitim bilimcileri eğer bir insan bir sesi duyamıyorsa, bedenin diğer
parçaları tarafından algılanabilmesinin çok zayıf olduğuna inanmıştı. Şimdi aşağıdaki gibi
yazabiliriz: Çünkü yanlış olduğu sonucuna varıldı. (Aynı zamanda ortam gürültüsü çalışmaları
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 14
için A-ağırlıklı çevrim kullanmanın muhtelemen geçersiz olduğu anlamına gelir.)
And silent be
That through the channels of the ear
May wander like a river
The swaying sound of the sea.
Ve sessiz ol ki,
Denizin dalgalanan sesi
Kulak kanalları boyunca
Bir nehir gibi kıvrılarak akabilsin.
--W. H. Auden, (Look, Stranger, 1936)
Şimdi, denge duyumuzu neyin sağladığına dönelim. Dengenin bir grup sinyalden
kaynaklandığını söylemiştim ve bu sinyallerin bazılarının iç kulakta nasıl oluştuğunu az önce
açıkladım. İç kulaktan başka, gözler de beyne hareket ve konum sinyalleri gönderir.
Bedenimizdeki tüm kaslar ve eklemler de “gerilme” reseptörleri ile bize nerede, hangi konumda
olduğumuzu söyler.
Son olarak, dengemizi göğüs ve karın boşluğundaki yeni keşfedilmiş gerilme ve basınç
reseptörleriyle sağlarız. Bu küçücük reseptörler, kan damarları ve içlerindeki kan dahil çeşitli
organları, bedenin yer çekimine ve diğer hareket şekillerine olan yönelimini algılamak için
ağırlık veya kütle olarak kullanır.
Yukarıda bahsedilen, insanların rüzgâr türbinlerinden kaynaklı sağlık şikayetleri için uygun bir
durumdur. Rüzgâr endüstrisi tarafından devamlı anlamsızca reddedilen sağlık şikayetleri.
(Sigaradan kaynaklanan sağlık konularını reddeden tütün endüstrisinden farklı değil.) Ancak
rüzgâr endüstrisi ne klinisyenlerden ne de rüzgâr türbinlerinden müzdarip olan insanlardan
oluşur.
Araştırmacıların yakın zamanda rüzgâr türbinlerinin işitilebilir ve alt-işitilebilir gürültü ve
titreşimi insanların gerçekte yaşadıkları semptomlarla karşılaştırabileceğini ve aralarındaki
ilişkiyi kurabileceklerini umuyorum. (Bu, aşağıda açıklandığı gibi yayınlanmış vakalardaki
benzer şikayetler için yapılmıştı.) Bu yapılana kadar, bu raporu pilot bir çalışma olarak
sunuyorum.
Okuyucular, Rüzgâr Türbini Sendromu'nun Titreşim Akustiği Hastalığı ile aynı olmadığını
anlamalıdır. Çünkü bu ikisi genellikle popüler medyada eşit sayılıyor. Öngörülen mekanizmalar
ve muhtemelen ses genişliği de farklıdır.

Rüzgâr Türbini Sendromu'nun vestibüler sistemin aracılık ettiği duyumsal ve nörolojik bir
fenomen olduğunu öngörüyorum – yukarıda açıklandığı gibi. Diğer taraftan, destekleyici
yapıların kalınlaşması ve diğer patolojik değişimlerin oluşmasıyla çeşitli organlardaki doğrudan
doku hasarının Titreşim Akustiği Hastalığı'na neden olduğu sanılmaktadır. Buna, yüksek
genişliğe (yüksek güce ve yoğunluğa) sahip düşük frekanslı gürültünün neden olduğu
düşünülmektedir. Aşağıda açıkladığım araştırma protokollerime göre, çalışmam, her ne kadar
ilave klinik araştırmaya değebilecek benzerlikler olsa da – özellikle astım ve alt solunum yolları
enfeksiyonuna ilişkin – rüzgâr türbinine maruz kalmanın Titreşim Akustiği Hastalığı’nda
bulunan patolojilere neden olup olmadığını gösteremez.

Rüzgâr Türbini Sendromu'nun manyetik veya elektrik alanlarından kaynaklanıp
kaynaklanamayacağına dair sorular aldım. Böyle düşünmek için bir nedenim yok. 1979'dan beri
manyetik alan ve sağlık üzerine yüksek gerilim hatlarının yakınında yaşayan, elektrik
kurumlarında çalışan, oldukça yüksek miktarda manyetik alana maruz kalınan diğer
endüstrilerde çalışanlarla buralarda çalışmayan ve yaşamayan insanları karşılaştıran, yoğun
epidemiyolojik araştırmalar yapılmıştır. Bu önemli araştırma, manyetik alana maruz kalmanın
çocuklarda veya yetişkinlerde kansere, kalp hastalığına veya psikiyatrik hastalıklara, bunamaya
veya çoklu sertleşime (multiple skleroz) neden olup olmadığı konusunda hiçbir iyi kanıt
bulamamıştır.
Araştırmadan 30 yıl sonra, manyetik alanların öngörülen etkilerini ortaya koyan
fizyolojik bir mekanizma için hâlâ hiçbir deneysel kanıt bulunmamaktadır.
Araştırmacılar maruz kalınan hangi faktörün ölçülmesinin ve periyodunun (geçen hafta veya beş
yıl önce) amacına uygun olabileceğini bilmediğinden, epidemiyolojik çalışmaların yapılması
zorlaşıyor. Elektrik işlerinde çalışan kişilerdeki yüksek manyetik alan maruziyeti ve amiyotrofik
lateral skleroz (ALS) – nörolojik dejenerasyon hastalığı – arasında bir ilişki gösterilmişti, ancak

bunun manyetik alanlardan değil çok daha sık elektrik şoklarına maruz kalmaktan dolayı
gelişmesi daha olası. Evlerdeki alternatif akımlardaki voltaj ve frekans düzensizliğinin çok
sayıda spesifik olmayan sağlık problemleri – dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, döküntü,
şeker hastalığı, kanser – yarattığı iddiaları doğrulanmamıştır. Ayrıca akla yatkın biyolojik
mekanizmalara sahip değildir.

Giriş ve Daha Fazla Temel Çalışma
Yatırımcılar türbinlerin sessiz olduğunu söylüyor. Bir buzdolabından daha sessiz. Bu bariz yanlış
iddiayla, yerel yönetimleri insanların evlerinin birkaç yüzmetre yakınına türbin dikmenin uygun
olduğuna kolayca ikna ediyorlar. Hatta pek çok yerde neredeyse insanların arka bahçelerine.
Diğer yandan, rüzgâr türbini inşaatları rüzgâr endüstri tarafından yürütülür. Hiçbir hükümet
düzenlemesi yoktur.
Telefonum (ve e-postam) tam da bu noktada hiç susmuyor. Dünyanın dört bir yanından insanlar
evlerinin 500 metre yakınına (ve daha yakına) rüzgâr türbini kurulduktan sonra uyuyamadıklarını
söylemek için benimle iletişime geçiyor. Türbinler çalışmaya başladığından beri sadece
uykusuzluk değil, çok sayıda sağlık sorunun ortaya çıktığını söylüyorlar.
 
Dört yılı aşkın bir süre boyunca bu şikayetleri dinledim. İnsanlar birbiriyle tutarlı semptomlar
tanımladı. Tutarlı ve çoğu kez elden ayaktan düşürücü. Semptomların insanların denge
sistemlerini bozduğunu fark etmeye başladım.

Türbinlerin yakınında yaşayan insanların hastalıklarına klinik bir tanım gerekli olduğunu
anladım. Eğer semptomlar fizyolojik bir duyum yaratan tutarlı bir küme oluşturursa, şunları
çözmek için çok daha iyi bir noktadayızdır:
a) kesin olarak neyin neden olduğu
b) kaç kişinin semptomları gösterdiği
c) kimin daha hassas olduğu
d) nasıl kontrol edileceği ve önleneceği
Benim amacım: insanların açıkladıkları rahatsızlık kümesinin patofizyolojisini çözmek.
Ama bir sorun vardı. Yatırımcılar gürültüye odaklandı. Gürültü seviyelerini ölçmek için bir ses
bilimcisi kiraladılar (Bu arada, gürültü ölçümlerini daha anlaşılır hale getirmek için pek çok yol
vardır) ve bir rapor hazırlattılar:
a) türbinler şu kadar dB gürültü yayıyor
b) bu dB aralığındaki ses hakkında sahip olduğumuz bilgi sağlık sorunları
yaratmadığı yönünde
c) bu nedenle, bu insanların semptomları uydurdukları sonucuna varırız
d) hikayenin sonu

Yukarıdaki şıkları tersine çevireceğim. a) gürültü seviyeleriyle değil, c) semptomlar ile
başlamamız gerekiyor. Bu semptomlar ister İngiltere’de ister Kanada’da olsun kişiden kişiye
tutarlıdır. Ayrıca, semptom kümesi, bilinen klinik mekanizmalara uyar. Burada bir gizem yok.
Bu nedenle, semptom kümesi başlıca referans noktamız haline gelir – gelmek zorunda.
Gürültüyü ölçerken, insanların semptomlara sahip olmadıkları ve sahip oldukları anlarda gürültü
spekturumunun doğru özelliklerinin ne olduğunu cevaplamak amacıyla ölçümler
geliştirilmelidir. Gürültü ölçümlerinin değeri bu şekilde ortaya çıkar.

Bu arada, sağlık ve rüzgâr türbinleri üzerine yayınlanmış diğer raporların hepsi benim bulduğum
aynı semptomları buldu. Raporumda, Dr. Amanda Harry, Barbara Frey ve Peter Hadden’in
makalelerini inceledim.
1. Harry tümüyle aynı problemleri buldu. Örneklerini semptomlara sahip insanlarla
sınırlayarak, daha yaşlı insanlara doğru dönüşen bir gruba ulaştı. Böylelikle, ileri yaşların bir risk faktörü olduğunu ortaya koydu.
2. Frey ve Hadden, insanların kendi ifadelerinde aynı semptomları belgeledi.
3. Phipps, türbinlerin 15 kilometre yakınında yaşayan herkese anket gönderdi.
Cevap veren herkes türbinlerden 2 kilometre kadar uzakta yaşıyordu. Yüzde 2'si rahatsız
edici fiziksel semptomlar hakkında pozitif cevaplar verdi. Türbin gürültüsünden kaynaklı
problemleri ve rahatsızlıkları hakkında daha belirgin olarak konuşmak isteyen yaklaşık
yüzde 7'lik bir kesimden rastgele telefonlar aldı – çoğu uyku bozukluğuna sahipti.                                                               Evet, 2km’den daha uzak mesafelerde bile.

Kendi deneklerim, sorunlarının gürültü ve titreşimden bazı vakalarda ise hareket eden bıçak
gölgelerinden kaynaklı olduğunu ortaya koydu. Dahası, deneklerim rüzgârın yönüne, kuvvetine
ve bıçağın dönme hızına bağlı olarak semptomlarının gelip gittiğine dikkat etti. Diğer bir deyişle,
türbinlerin durumuna bağlı olarak semptomlarının arttığını ve azaldığını görüyorlar. Ayrıca
gürültünün garip olduğunu ve yakınlardaki tren veya trafik gibi diğer gürültülerle
karşılaştırıldığında rahatsız edici olduğunu söylüyorlar. Birkaç kişi belirgin bir şekilde
odalarındaki ışık titreşimi veya yüzeyde hareket eden bıçak gölgelerinden rahatsız oldu.
En önemlisi, semptomlar denekler evden ve türbinlerden uzaklaştıklarında kayboldu ve evlerine
döndüklerinde geri geldi. Nihayetinde, çalışma deneklerinin çoğu iyi olmak için evlerini terk etti.
Tekrardan, sorunu irdelemenin tek mantıklı yolu önce semptomlar, ikinci olarak gürültü
ölçümleridir, tersi değil.

Gürültü. Siz, sevgili okuyucular, devam etmeden önce gürültünün ne olduğunu anlamanız
gerekiyor. Gürültüyü derinlemesine bildiğinizden eminseniz sonraki birkaç paragrafi
atlayabilirsiniz. Aksi halde, işte başlıyoruz.
Rüzgâr türbinleri, sesaltından (duyabildiğimizden düşük) sesüstüne (duyabileceğimizden yüksek)
kadar duyabileceğimiz aralıkta gürültü çıkarır. Bu, iyice ortaya konulmuştur. “Alt” ve “üst”
diyerek “perde”den bahsediyoruz. “Frekans”, “perde” anlamına gelir. Bu nedenle, düşük
frekanslı gürültü, “düşük perdeli” anlamına gelir. Piyanodaki düşük notalar gibi. Yüksek
frekanslı gürültü, yüksek perdeli anlamına gelir. Konuşma gibi. Frekans, hertz (Hz) olarak ifade
edilir, “saniyedeki dalga veya döngüler” anlamındadır.
Gürültü ayrıca eğer ses işitme mesafesindeyse “gürlük" dediğimiz bir şiddet veya güce sahiptir.
Gürlük veya ses şiddeti “desibel” veya “ses basıncı seviyesi” olarak ölçülür. Bunlar ses
dalgasındaki enerjinin veya gücün ölçüleridir, ve “genlik" denir.
Sonraki tanım: dalga boyu. Yüksek frekanslı dalga, kısa bir dalga boyu demektir (okyanus
dalgalarını düşünün: dalgalar hızlı bir ardıllıkla geldiğinde, dalgaların arasındaki mesafe kısadır).
Düşük frekans, uzun dalga boyu demektir: dalgalar aralıklıdır, sanki dalgalar aynı hızda aynı
boyda hareket ediyorlarmış gibi.

Şimdi ilginçleşmeye başlıyor. Havadaki bir ses dalgası basınç değişikliklerinin bir sıralanımıdır.
Katıdaki bir ses dalgası bir titreşim gibidir. (Aslında “titreşim” kelimesi teknik olarak yalnızca
katılarda gerçekleşen şeyden söz etmek için kullanılır.)
Sık sık gürültü ve titreşimden birlikte bahsedeceğim çünkü farklı maddelerden geçen bir enerji
sürekliliğinden bahsediyorum. Örneğin havadan gelen bir ses dalgası bir binaya çarparak
duvarların titreşmesine ve daha sonra odanın içerisinde ses dalgaları oluşmasına neden olabilir.
Yahut topraktan gelen titreşimler bir binada titreşimler yaratabilir, sonrasında oda içerisinde ses
dalgaları oluşturabilir yahut kemik iletimi ile kulağa iletilebilir. (Düşük frekanslar için bu tarz
pek çok enerji değişimi vardır. Enerji nesneler içinden geçerken veya mesafeye bağlı olarak çok
fazla azaltılmaz veya hafifletilmez, devam etme eğilimindedir.)
Ele aldığımız semptomlar tıbbi olarak çalışıldığında, tipik olarak düşük ses frekansı aralıklarıyla
ilişkilidirler – işitme aralığının altında. (Bu konudaki iki çalışmayı aşağıda inceleyeceğim, syf.
xx-yy.) Rüzgâr Türbini Sendromu'na ilişkin daha fazla çalışma ile birlikte, yüksek frekanslardaki
bazı türbin gürültülerinin semptomları yaratıyor olduğu sonucuna varılabilir; ancak, benzer
semptomlar üzerine yapılan çalışmalara göre başlıca suçlunun düşük frekanslı gürültü olduğu
gözüküyor.

Gürlük, yahut ses şiddeti de konu ile alakalıdır. Rüzgâr endüstrisi ile ses bilimciler, türbinlerden
kaynaklı düşük frekanslı gürültünün ses şiddeti insanın işitme eşiğinin altında olduğundan sağlık
etkilerine sahip olmasının çok zayıf olduğunu söylüyor. Ses bilimciler “Duyamazsan, sana zarar
veremez!” diye düşünüyor. Bu, ne yazık ki, bedenin çalışmasını aşırı basitleştirmektir (yukarıda,
sesin vestibüler refleksleri nasıl tetiklediği üzerine bölümde açıklandığı gibi). Gürültü sağlık
standartları işitmeye zarar verebilecek sesli gürültüden insan kulaklarını korumaya odaklanır,
ancak düşük gürültü seviyelerinin diğer zararlı etkilerini göz ardı eder (gece gürültüsü, stres
hormonları ve kardiyovasküler değişimler üzerine yapılmış pek çok çalışmada belgelendiği gibi).
İlk önce semptomlara bakmaya karar verdiğimizde, Rüzgâr Türbini Sendromu'ndaki gürültü
konusu basit bir hal alır. İnsanların semptomları geliyor ve gidiyor. Ses bilimcilerin semptomlar
belirginken gürültü seviyelerini ölçmeleri ve semptomlar yokken ölçtükleri gürültü seviyeleriyle
karşılaştırmaları gerekir. Bu şekilde hangi şiddetteki hangi frekansların semptomlara neden
olduklarını bulabilirler.
Aşağıda, syf. xx-yy, Klinisyenler için Rapor’un Tartışma bölümünde, semptomları Alman
gürültü kontrol mühendislerinin gürültü ölçümleriyle karşılaştırarak yaptıkları çalışmalardan iki
örnek verdim. Her ikisinde de semptomlar (bu arada Rüzgâr Türbini Sendromu ile çok benzer)
çok düşük frekanslı gürültü ile bağlantılıydı. Birinde gürültü tanımlanmıştı ancak kaynağı
bilinmiyordu; ikincisinde ise kaynak büyük bir havalandırma fanıydı.
Gürültü üzerine yağunlaşan kursumuza geri dönersek. Rözenans. Rözenans, tellerine
dokunulduğunda bir gitar veya kemanın içerisinde olan şeydir. Bir boşluk içerisindeki bir eko
gibi. Böylece, belirli dalga boyları oldukça etkin bir şekilde o boşluk içerisinde kenarlara çarpıp
durur. Boşluğun duvarları belirli frekanslarda titreşme eğilimindedir ve eğer duvarların doğal
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 19
titreşim frekansı sesin frekansıyla aynıysa, duvar (gitar, keman) “rezonans frekansında" ses
dalgalarına ilave “tını" verebilir. Böylece, bu frekansları daha yüksek sesli yapar.
Bu, salıncakta sallanmak gibidir. (Hepimiz çocukken bunu yaptık.) Sallanmak bir çeşit dalga
fonksiyonudur. Ses gibi, frekans ve genliğe sahiptir. Salıncağın frekansı dakikada kaç kez ileri ve
geri gittiğimizdir. Frekans, iplerin uzunluğuna bağlıdır – kısa salıncaklar daha hızlı sallanır.
Genlik, salıncağın ne kadar yükseğe çıktığıdır. Rözenans, genliği (daha yükseğe çıkmak)
arttırmak için tam olarak doğru zamanda nasıl hareket etmesini bilen bir çocuktur (sallanırken
bedeniyle yardımcı olmak). Frekans aynı kalır, ancak çocuk bedenini kullandıkça daha yükseğe
çıkar.
Sallanan çocuk rezonans boşluğu duvarı gibidir; tam olarak doğru zamanda “dalga”ya küçük bir
itme sağlar.
Evet, gürültü kursumuz bitti. Şimdi bunu Rüzgâr Türbini Sendromu'na uygulayalım.
Rözenans, bedendeki boşluklar ve omurga gibi bedenin esnek veya elastik parçalarında meydana
gelir. Bedenin farklı parçaları farklı rözenans frekanslarına sahiptir. Bunların çoğu düşük frekans
aralığındadır. Bir ses dalgası veya titreşim bedene çarptığında, bedenin bir parçasındaki
titreşimlerin uygun bir rözenans frekansıyla düzenlenmesi oldukça olasıdır.
Rüzgâr Türbini Sendromu'nda, önemli beden rözenansı göğüs ve karın boşluğunun rözenansıdır.
Göğüs duvarı, nefes aldığımızda göğse doğal bir geri esneme veren elastik kaslar, kemikler,
kıkırdak, tendonlar ve bağ dokulardan oluşur. Nefes alacak şekilde göğsümüzü genişletmek için
enerji kullanırız, ancak havayı dışarı itmek için gerekli olan kuvvetin çoğu hiçbir çaba sarf
etmeden göğsün elastik geri tepkisinden meydana gelir.
Nefes alma mekanizmasının önemli parçalarından biri göğsün altındaki diyafram kasıdır. Bir
yumurtanın tepesi gibi, dom yapılıdır. Nefes aldığınızda, diyafram düzleşir. Düzleştiğinde,
aşağıya çekilir. Böylece göğüs boşluğunu genişletir ve karın boşluğuna baskı yapar. Karın
boşluğu oldukça yumuşak ve esnektir. Ön tarafı kemik veya kıkırdak olmayan kas, deri ve diğer
yumuşak dokulardan oluşan ince bir yapıdır. Bu nedenle nefes aldığınızda, karnınız şişer.
Diyafram kası rahatladığında, dom yapısına geri döner ve havayı dışarı iter. Doğal esneklik iş
başında.
Dolayısıyla, hava basıncı dalgası ciğerlere girdiğinde, dalgaların bu oldukça mobil sistemi
titreştirmesi için çok az bir enerji gerekir. Saniyede 4 ila 8 frekanslarında (ya da Hz), diyafram
titreşecektir. 4-8 Hz frekans, işitme aralığının altında olan düşük frekanslı sesaltı gürültüdür.
Yalnızca diyafram titreşmez. Karın bölgesindeki tüm iç organlar akciğerlere doğru yukarı aşağı
doğru hareket eder. Karın boşluğundaki en büyük organlardan biri olan karaciğer diyaframın
altına yapışıktır.
Gözler (etraflarında kemik ve içte daha az yoğun malzeme) ve beyin de dahil olmak üzere
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 20
bedende rözenansa sahip başka yerler de vardır. Vestibüler tepki için 100 Hz frekans uyumlama
noktasını keşfeden iç kulak araştırmacıları, kafa tası için 500 Hz rözenanstan bahseder. Omurga
dahi bir rözenans frekansına sahiptir. Omurga elastiktir. Eğer belirli bir frekansta titreşirse
omurga boyunca dikey bir titreşim yaratabilir.
İç kulak organları gibi çok küçük beden parçaları da boyutlarına, sertliklerine ve diğer taraftaki
sıvı basıncına bağlı olan rözenanslara sahiptir. Kırbacığın 100 Hz frekans uyumlama tepkisi gibi.
Özetle, gelişigüzel bir şekilde gürültü dediğimiz şey çok sayıdaki iç yapı ve boşluk üzerinde
güçlü bir etkiye sahiptir. Tüm bunların önemini Tartışmalar bölümünde göreceğiz.
Yöntemler bölümüne geçmeden önce, ses kuvvetini ölçme ve “A-ağırlıklı” ve “C-ağırlıklı”
olarak adlandırılan şey hakkında birkaç söz söyleyelim. Sesin gürlüğünü (enerjisini) sabit,
tekrarlanabilir şekillerde ölçmek özellikle düşük frekanslarda zordur. Ses ölçüm ekipmanlarında,
A-ağırlıklı ve C-ağırlıklı “çevrimler” frekansa göre enerjiyi (gürlüğü) gösterir. Gürültü
gürlüğünde tek bir sayıya ulaşmak için pek çok frekans birbirine eklenmelidir. Ağırlıklı çevrim
her bir frekansın sayıya ne kadar katkı sağladığını kontrol eder.
A-ağırlıklı çevrim ortam gürültü çalışmaları için en çok kullanılan yöntemdir. Belki de sağ
duyudan ziyade gelenektendir. İnsan işitmesinin frekans tepkisini iki katına çıkarmak için
tasarlanmıştır – hava, dış kulak, kulak zarı ve orta kulaktaki üç kemik aracılığıyla işitme. Dış
kulaktan orta kulağa doğru olan (A-ağırlıklı) sistem, insanın konuşma tanınırlığında kullanılan
yüksek sesleri vurgulayan bir filtredir. Sesaltı (20 Hz ve altı) kadar orta ve düşük aralıklardaki
işitilebilir seslere vurguyu kaldırır veya doğrusu sadece bu seslerin yakalanmasını en aza indirir.
A-ağırlıklı çevrim 1000 ila 6000 Hz aralığındaki sesleri (piyanoda Orta Do'nun iki oktav
üzerindeki Do, 64. tuş ila piyanodaki en yüksek notanın (F#) üzeri) bir parça çoğaltır ve yaklaşık
800 Hz altındaki düşük frekansları (Orta Do'nun 11/2 oktav üzerindeki G-G#, 59-60. tuşlar) artan
oranda azaltır. İnsanın vestibüler organlarının titreşime karşı oldukça hassas bir tepkiye sahip
olduğu 100 Hz'de (Orta Do'nun 11/2 oktav altındaki G-G#, 23-24. tuşlar), A-ağırlıklı ölçüm
mevcut ses enerjisinin yalnızca binde birini yakalar (–30 dB). 31 Hz'de (B, 3. tuş), A-ağırlıklı
ölçüm mevcut ses enerjisinin yalızca onbinde birini yakalar (–40 dB). Başka bir çalışmada
Rüzgâr Türbini Sendromu benzeri semptomlara neden olduğu keşfedilen bir frekans olan 10
Hz'de (bkz. syf. xx-yy), A-ağırlıklı ölçüm mevcut ses enerjisinin yalnızca 10-7 'sini veya on
milyonda birini yakalar.
Diğer taraftan, C-ağırlıklı çevrim işitilebilir aralık üzerinde düz bir tepkiye -- bunun anlamı
şudur; farklı işitilebilir ses frekanslarını arttırmaz veya azaltmaz – ve 31 Hz’in altındaki iyi
tanımlanmış azalan tepkiye sahiptir. 10 Hz’de, C-ağırlıklı ölçüm ses enerjisinin 1/25‘ini yakalar.
A-ağırlıklı ölçüm gibi, ses ölçüm ekipmanlarında standarttır.
C-ağırlıklı ölçüm ortam gürültüsünü tanımlamak için A-ağırlıklı ölçümden çok daha anlamlıdır,
çünkü A-ağırlıklı ölçüm yüksek perde eğilimlidir – bunlar duvarların filtrelediği sesler,
dolayısıyla bir gürültü kaynağı ile arasında bir duvar olan kişiyi rahatsız etmesi en az olası
olanlar. Duvarlardan geçen sesler düşük perdeli seslerdir – TV’nin alçak ses tonları, diğer
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 21
odadaki insanların konuşmaları, üst kattaki ayak veya bulaşık makinesi sesleri, dışarıdaki kar
temizleme makinesinin sesi veya bir sokak ötedeki çocukların sesi. Bu sesler duvarlarda ve
pencerelerde yeni titreşimler bile yaratabilir. A-ağırlıklı ölçüm kullanan ortam gürültü ölçümleri
(rüzgâr türbini gürültü ölçümleri) küçük bir yalıtımın kolayca ortadan kaldıracağı frekanslar
üzerinde yoğunlaşır.
Artık 100 Hz’deki işitilemez, kemik iletimli tonların insanın vestibüler sistemini uyardığını
biliyoruz (yukarıda açıklandığı gibi). Ortam gürültüsü ölçümlerinde A-ağırlıklı ölçüm yapmanın
çok az haklı sebebi vardır. C-ağırlıklı ölçüm ile birlikte kullandıldığında, aynı gürültü için A ve
C ölçümleri arasındaki fark, gürültü içindeki düşük frekanslı seslerin kuvvetini tahmin etmek
için tutarlı ve kolayca yararlanılabilir bir yol sağlar.
A ya da C-ağırlıklı çevrimler ile standardize edilmiş ölçüm  ekipmanları edinmek kolaydır, fakat
en düşük frekanslı seslerin kuvvetini ölçmek için pahalı ve uzman ekipmanlar gerekir. Bununla
birlikte, eğer Rüzgâr Türbini Sendromu'nu tümüyle anlayacaksak, ölçümler en düşük
frekanslarda yapılmak zorundadır.
*********************************
 Karşılaştırma gruplarını oluşturduğum başka bir yol daha var. Röportajlar sırasında tüm aile
üyeleri hakkında bilgi topladım – kendileri, çocukları ve röportaj yapılamayan engelli aile
üyeleri hakkında. Bu şekilde, türbinlerden aynı uzaklıkta ve aynı evde yaşamalarına rağmen
ailelerdeki her bireyin aynı şekilde etkilenmediğini keşfettim. Maruziyet sırasında maruziyet
öncesi tıbbi geçmişlerinin hangi parçalarının hangi semptomları ortaya koyduğunu çözmek için
etkilenmiş ve etkilenmemiş insanlar arasında karşılaştırmalar yaptım.
Çalışma deneklerimi nasıl seçtiğime dikkat edin:
1. en az bir aile üyesi türbinlerin yakınında yaşamaktan ciddi bir şekilde etkilendi
2. aile ya evi terk etmek ya da semptomların hafiflemesi için yeterli süreyi uzakta
geçirmek zorunda kaldı
3. röportaj yaptığım insanlar hangi koşullar altında ve hangi sürelerde kendilerine ne
olduğunu açık, tutarlı ve detaylı bir şekilde söyleyebilmelilerdi
4. hepsi 2004 ve 2007 yılları arasında işletmeye alınan türbinlerin yakınında yaşadı
5. röportaj yapıldığında zaten taşınmışlarsa, taşındıklarından bu yana 6 haftadan az
bir süre geçti
6. kendilerini (genelde gürültü olarak tanımlanan) türbin maruziyetinden korumak
için ciddi şeyler yapmak zorundaydılar:
a) bazıları taşındı
b) bazıları taşınma düşüncesiyle ikinci bir ev aldı
c) bazıları aylarca evi terk etti
d) bir aile gürültüyü azaltma çabasıyla evi yeniledi
4. Pierpont (2009).
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 24
e) bir adam uyumak için evin bodrumunu kullandı
Son bir şey daha. Bu kıvrımlı sembole, χ2 , “ki-kare” deniyor. Panik yapmayın! Basit bir
istatistik testi. Bir örnek ile göstereceğim.
1. Bir grup insan var.
2. Her birini uzun veya kısa, mavi gözlü veya kahverengi gözlü diye
sınıflandırıyorsunuz.
3. χ2 istatistiği mavi gözlülerin uzun mu yoksa kısa mı olduklarını söylemenize
yardımcı oluyor.
4. Herkes mavi veya kahverengi gözlü olmanın kısa veya uzun boylu olmakla
alakası olmadığını bildiğinden, eğer χ2 istatistiğini her biri bu nitelikler (göz rengi ve
uzunluk) için sınıflandırılmış 20 kişi üzerinde uygularsanız, bu istatistiğin kayda değer
olmadığı anlaşılacaktır.
5. Örneğin sonu.
Çok zor değildi, değil mi?
Klinik raporumu okuduğunuzda χ2 değerleriyle birlikte parantez içerisinde p (olasılık) değerleri
ile karşılaşacağınıza dikkat edin.5 Paniğe gerek yok. P, iki değişken arasındaki ilişkinin
rastlantısal olduğu olasılıktır. Diğer bir deyişle, uzun olmak hangi göz rengine sahip olduğunuz
olasılığını arttırmaz. Yahut boy ve göz rengi tümüyle ilişkisizdir.
P değerleri 0 ve 1'e yakın düşük değerler arasında değişiklik gösterir. Düşük p değeri iki
değişken arasında kayda değer bir ilişki olduğu anlamına gelir. “Düşük” bir değer 0.005‘ten
daha az olacaktır. “Çok düşük”, 0.01‘den az bir değer, iki değişken (göz rengi ve boy) arasında
çok daha güçlü bir ilişki olduğunu söyler.
Pekâla, tekrar nefes alabilirsiniz; matematik ile işimiz bitti. Çalışmamdaki “risk faktörlerini"
aynen bu şekilde tanımlıyorum. (Risk faktörü, tıbbi geçmişinizde veya karakterinizde sizi duyarlı
kılan bir şeydir. Bu durumda, türbinlere maruz kaldığınızda Rüzgâr Türbini Sendromu’na
duyarlılık.) Bir χ2 analizi uyguluyorum. Örneğin, kişinin türbinlere maruz kaldığında kulak
çınlaması olup olmadığını karşılaştırıyorum. Bu örnekte, kayda değer bir ilişkinin var olduğunu
keşfettim.
Sonuçlar bölümünde buna geri döneceğiz.
Sonuçlar
Çalışmam, Rüzgâr Türbini Sendromu'nun aşağıdaki ana semptomlarını gösterdi.
5. Pierpont (2009).

1. Öncelikle, hemen hemen herkes uyku bozukluğuna sahipti. Uyku bozukluğunda
özellikle iki ilginç yapı ortaya çıktı.
a) İlki, çocukların gece korkuları ve yetişkinlerin telaşla uyanması da dahil
“korku” ile uyanma veya uyarılmaydı. Bu yetişkinler, türbin gürültüsü nedeniyle
uyandıklarını bilseler dahi kendilerini birilerinin eve girip girmediğini kontrol
etmek zorunda hissetti. Bazı yetişkinler kalp çarpıntısı veya nefes alamama
hissiyle uyandı.
b) İkincisi, gece çok fazla tuvalete kalkma eğilimiydi. Yetişkinler için bu sık
sık uyanma ve bir çocuk için yatağını ıslatmaydı (Türbinlerden uzak olunduğunda
düzeldi).
Röportaj yaptığım herkes uyku bozukluğuna sahip olduğu için uyku bozukluğu için risk
faktörlerine bakmadım.
2. Baş ağrıları. Çalışma deneklerinin yarısından biraz fazlasında, türbinlere maruz
kaldıktan önce ve sonrası normalde yaşadığından (buna referans çizgisi diyoruz) çok
daha kötü baş ağrıları vardı. Baş ağrıları bireylerin olağan baş ağrılarından (bireyin
referans çizgisindeki baş ağrılarından) daha sık, daha şiddetli ve daha uzundu.
Daha kötü baş ağrılarına sahip olan deneklerin yarısı daha önceden migreni olan kişilerdi
(Örn., baş dönmesi, bulantı, görsel değişimler veya baş ağrıları sırasında ışık, gürültü
veya hareketten kaçınmayla birlikte kalıtsal şiddetli baş ağrısı eğilimi). Türbine maruz
kaldıkları sırada baş ağrısı çeken çalışmadaki çocukların tamamında ya migren vardı ya
da migreni olan ebeveynlerin çocuklarıydı.
Maruziyet sırasında baş ağrıları olan yetişkinlerin yaklaşık yarısı tanımlayabildiğim risk
faktörlerine sahip değildi. Bu, türbinlere maruz kalan herhangi birinin şiddetli baş ağrıları
çekebileceğini ortaya koyuyor.
3. Kulak semptomları. Kulak çınlaması maruziyet sırasındaki hakim bir semptomdu.
Kulak çınlaması: bir kulak veya her ikisinde çınlama, bir ton, uğultu veya şelale sesi,
hatta kafanın içerisinde bir uğultudur. Maruziyet sırasında kulak çınlaması için risk
faktörleri:
a) Maruziyetten önce kulak çınlamasına sahip olmak (kulak çınlaması
maruziyet sırasında daha kötüydü)
b) Maruziyetten önce işitme kaybı yaşamak
c) Daha önceden endüstriyel gürültüye maruz kalmak
Bunların hepsi, gürültü maruziyeti, kemoterapi, belirli antibiyotikler ve diğer nedenlerden
kaynaklanmış olabilen daha önceden meydana gelmiş iç kulak hasarını ortaya koyuyor.
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 26
İnsanlar ayrıca ağrı, ateşlenme ve kulaklarda basınç hissi ve işitme bozuklukları yaşadı__________.
4. Dördüncü ana semptom VVVD dediğim şey – İçorgan Titreşimli Vestibüler
Bozukluğu. Bunun tıp için yeni bir semptom olduğuna inanıyorum. Daha fazla okumadan
önce, Tablo 1‘deki VVVD semptomu açıklamalarına göz atmalısınız. Böylece insanların
tecrübe ettiklerini söyledikle şeyler hakkında zihninizde bir resim oluşabilir.
Açıklamalara göz attıktan sonra VVVD semptomlarının hep birlikte nasıl meydana
geldiğini düşünmeye başlayabiliriz. Semptomlar:
a) İçten gelen kalp atışı, titreme veya titreşim hissi. Bazıları için, kontrollü
veya kısıtlı nefes alma hissi.
b) Sinirlilik veya heyecanlılık. Korku. Kaçma dürtüsü. Evin güvenli
olduğunu kontrol etme dürtüsü.
c) Sarsılma
d) Hızlı kalp atışı
e) Bulantı
VVVD esasen daha önce hiç panik atak yaşamamış insanlarda (deneklerimin hiçbiri
yaşamamış) göğüs kafesinin içinde hareket hisleriyle ilişkili panik atak semptomlarıdır.
VVVD panik atağa oldukça benzer olduğundan, VVVD ve herhangi bir kaygı bozukluğu,
depresyon veya zihinsel bozukluk arasında karşılıklı bir ilişki aradım. Böyle bir ilişki
bulamadım. Ancak, VVVD ve daha önceden yaşanan hareket duyarlılığı arasında hayli
önemli bir ilişki vardı (örn. araba ve deniz tutan veya daha önceden tekrarlı baş dönmeleri
yaşamış insanlar).
Çalışmadaki (yaşı 22 ve üzeri olan) 21 yetişkinden 14'ü VVVD’ye sahipti. Yeni
yürümeye başlamış iki çocuk benzer bir şeye sahip gibiydi. Ne hissettiklerini kesin olarak
bilmesek de her gece pek çok kez çığlık atarak uyandılar, yatışma ve yatağa dönmekte
zorluk çektiler. 5 yaşındaki iki çocuk da geceleri korku içinde uyandı.
5. Konsantrasyon ve hafıza. Çalışmamdaki hemen hemen herkes konsantrasyon ve
hafızayla ilgili bir şekilde sorun yaşıyordu. Daha şiddetli konsantrasyon sorunları genel
bir enerji ve motivasyon kaybıyla bağlantılıydı. Deneklerimin çoğu arasında türbin
maruziyetinden önce sahip oldukları temel becerileri kaybetme dereceleri dikkate
değerdi. Öğretmenler çocukların derslerle olan yeni problemlerini fark etti ve evlerine
notlar gönderdi. (Tablo 2‘deki Konsantrasyon ve Hafıza semptomları ve Tablo 3‘de bu
semptomlardan kurtulma açıklamalarını okuduğunuzdan emin olun.)
Bazı kişiler için, bu problemler türbinlerden uzaklaştıklarında ortadan kalktı, hatta
türbinler diğer yöne döndüklerdinde de. Diğerleri için, hemen ortadan kalkmadı ancak
zaman içerisinde kademeli olarak iyileşti. Uyku yoksunluğu şüphesiz hafıza ve
konsantrasyon güçlüğünde önemli bir rol oynuyor, ancak bu iyileşme örnekleri başka bir
etki ortaya koyuyor. Çeşitli düşünme şekillerinde doğrudan vestibüler bozukluk etkisi
olabilir. (Tartışmalar bölümüne bakın).
6. Geri kalan ana semptomlar asabiyet ve öfke, deneklerimin çoğunda vardı –
çocuklar dahil. Çoğu kez ailelerin evlerinden ve türbinlerden uzaklara taşınmasına neden
olan çocukların davranışları ve okul problemleriydi – asabiyetleri ve sosyal başa çıkma
becerilerinin kaybı.
7. Deneklerin çoğunda yorgunluk – bazen belirgin bir şekilde kasvetli bir his – ve
olağan aktivitelerde motivasyon ve haz kaybı vardı.
8. Son olarak, deneklerin bahsettiği pek çok semptomu da listeledim, ancak bu

semptomların tübinlerle ilişkisi olduğunu bulmak için başka çalışma yöntemlerine gerek
var (fizik muayenesi ve testi, ve vaka-kontrol çalışmaları dahil). Bu semptomlar
çalışmamda az sayıda yer aldı. Alt solunum yolları enfeksiyonu (bronşit, zatürre, akciğer
zarı iltihabı), kötüleşen astım, olağandışı orta kulak akıntısı veya enfeksiyonları ve göz
felci de bunların içindeydi.
Çalışmam herhangi bir bağlantı olduğunu sağlamasa da, rüzgâr türbinlerinin sağlığa
etkilerinin büyük ölçüde çalışılmasında bu semptomların dikkate değer olduklarını
düşünüyorum.
***************************************************
On yıllarca endüstriyel gürültü ve ortam gürültüsü üzerine çalışmış iki bağımsız Amerikalı
gürültü kontrol mühendisi, George Kamperman ve Rick James, arka plandaki en sessiz ortam
gürültüsünü temel alan bir gürültü standardı önerir. A-ağırlıklı ölçümler kadar C-ağırlıklı
ölçümler de kullanırlar ve böylece düşük frekanslı bileşenler kontrol altına alınır. Bu ikilinin
tavsiyeleri – gürültü ölçümleri nasıl yapılmalı ve yerel yönetmeliklerde prosedürler nasıl
açıklanmalı –
2008 yılında Gürültü Kontrol Mühendisliği Enstitüsü'nün yıllık konferansında
sunuldu ve Rüzgâr Türbini Sendromu internet sayfasında –
www.windturbinesyndrome.com/?p=925www.windturbinesyndrome.com/?p=925 – yayınlandı.
Kamperman ve James'in kullandığı yöntem, türbinlerin büyüdükçe daha uzakta inşa edilmek
zorunda olduğunu söylüyordu.

Basit olarak: Rüzgâr türbinlerini düzlükte en az 2 kilometre, dağlarda ise en az 3.2 kilometre
uzak tutun. Bunlar en düşük mesafeler. Kamperman ve James'in kullandığı yöntemler
muhtemelen türbinlerin daha uzakta inşa edilmesini önerecek. Özellikle oldukça sessiz olan
kırsal alanlarda. İkinci olarak, tüm rüzgâr türbini yönetmelikleri yatırımcılara türbinler
nedeniyle yaşamları olumsuz etkilenen ailelere tüm masrafları için (türbin-öncesi) para ödeme
sorumluluğu vermelidir – yatırımcıları sağlık-temelli kuralları takip etmelerini ve insanların
evlerini terk etmelerinden doğan ekonomik kayıpları önlemelerini teşvik etmek.

Tablo 1: İçorgan Titreşimli Vestibüler Bozukluğu (VVVD) semptomu açıklamaları
(Not: Tablolarda, harfler ve sayılar kişilerin Pierpont 2009'da yer alan Vaka Geçmişleri
tablosuna aittir.)
İçten gelen titreme, titreşim, veya pulsasyon. Onbir yetişkin denek bu rahatsız, alışılmadık veaçıklaması zor duyumları tanımladı:
• J1 (yaş 49) fizikçi. Türbinler hızlı döndükleri zaman sahip olduğu “gerginlik hissinin”
parçası olarak “içten gelen titreme” tanımladı.
• I2 (yaş 52) evinin içindeki gürültünün “düşük bir titreşim” olduğunu ve kulak tıkaçlarının
engelleyemediğini söyledi. Göğüsünde “karıncılanma” gibi bir his ve gece gürültüye
uyandığında göğüs darlığı hissediyor. “Bedenimi etkiledi – tedirgin ve gergin olduğumda
hissettiğim bir his bu. Kulaklarımda basınç ve çınlama yapıyor.” “Yalnızca sağlığıma ve
evime değil bedenime de saldıran biri var gibi hissediyorum.”
• H2 (yaş 57) türbinlerin “doğal olmayan” gürültüsü nedeniyle uyumasını engelleyen bir
pulsasyon tanımladı.
• G1 (yaş 35) guruldama hissettiği evin belirli bölümlerindeyken zihin karışıklığı ve “çok
garip” hisler yaşadığını bildirdi. Eğer bu yerlerden hemen uzaklaşmazsa, his bulantıya
dönüşüyor. Gürültüyü “zaman zaman istilacı” olarak tanımladı. “Tren gürültüsünün farklı
bir sesi var ve istilacı değil.”
• G2 (yaş 32) titreşim hissettiği yerlerde, bahçesinde ve evin belirli bölümlerinde zihin
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 45
karışıklığı, “sersemlemiş” ve bulantı hissetti. Bedeninin içerden titreştiğini, ancak elini
duvarlara, pencerelere veya nesnelere dokundurduğunda titreşmediğini fark etti.
• F2 (yaş 51) “bir rock müzik konseri gibi” şeklinde somut bir gürültü duyumu tanımladı.
“Uğultu hasta hissettiriyor.”
• E2 (yaş 56) kaygısızken, göğsünde türbin bıçaklarının çıkardığı ıslık sesiyle ritim
içerisinde olan “tıklama” veya “çarpıntı” hissetti. Bunu, “Kalbim bıçakların ritmiyle
senkronize oldu” şeklinde yorumladı, ancak bunun doğru olup olmadığını belirlemek için
elimizde hiçbir bilgi yok (nabız kaydı gibi). Bayan E, kalkıp etrafta dolandığında bu
hislerin gidebildiğini, ancak uzandığında tekrar başladığını söyledi.
• D1 (yaş 64) yatakta yattığında pulsasyon hissetti. Ek olarak, “Türbinler belirli bir konuma
girdiklerinde (bana doğru) sinirlerim bozuluyor, bedeninizden geçen bir ürperti gibi...
dışarıdan gelen bir titreşim gibi... tüm bedeniniz hissediyor, sanki bir şey beni titreştiriyor
gibi, titreşen bir sandalyede oturmak gibi ama bedenim hareket etmiyor.” Bu gündüz
veya gece oluyor, ancak türbinler “diğer tarafa” bakarken olmuyor.
• C1 (yaş 45) göğsünde nefesini tutmasına sebep olan pulsasyonlar hisestti. Göğsündeki
hisle savaştığını ve “doğal olarak” nefes alamadığını hissettiğini söyledi. Göğüs
pulsasyonları uykusunu ve okuma yeteneğini bozdu. Ayrıca “içimden gelen enerji...sanki
bir mikrodalga fırında canlı canlı pişiriliyorum” şeklinde bir his tanımladı.
• B2 (yaş 53) nefesiyle ilgili “arada bir kısalıyor, sanki uykuya dalıyormuş gibi, nefesim
bir şeye yetişmek istiyor” şeklinde bir his tanımladı.
• B1 (yaş 55) uzanırken göğsünde bir ağırlık hissetti, ayağa kalktığında geçti. Bundan
başka, kafasına ve kulaklarına akın eden bir gürültü deneyimledi: “Bu şey [türbin
gürültüsü] kafanızdan çıkmıyor, oraya giriyor ve orada oturuyor – korkunç.”
İçten gelen titreşim veya pulsasyon ile ilişkili heyecan, kaygı bozukluğu, uyarılma, asabiyet,
bulantı, kalp çarpıntısı ve uyku bozukluğu
• J1 (yaş 49) endişeli, asabi ve neşesiz olduğu bir gerginlik hissi tanımladı. İzole halde
evde kalmak için ev dışındaki ve aile etkinliklerini bıraktı. Türbin bıçakları hızlı
dönmeye başladığında ve işten eve gelip belirli bir gürültü ve titreşim algıladığında,
kusacak gibi oluyor ve iştahını kaybediyor. Uykudan “endişe” hissi ve kalp çarpıntısı ile
uyanıyor. Tekrar uyuyabilmek için sıcaklığı 55 derece olan bodrumda karyolaya (mülkü
içerisinde türbinleri duymadığı ve hissetmediği tek yer) gitmesi gerekebiliyor. Çoğu kez
“endişe” durumundayken derin nefes alıyor veya iç çekiyor.
• I2 (yaş 52) iştah kaybı, “kollarda, bacaklarda, parmaklarda titreme”, “kuvvetli zihinsel ve
fiziksel uyarılma” ve sık sık beklenmedik ağlama ile birlikte “bulantı” nöbetleri
tanımladı. Gürültülü gecelerde dört saatlik uykudan sonra ağlayarak uyanıyor.
“Uyandığımda, göğsümde baskı ve sıkışma hissinden fazlası var; beni paniğe sürüklüyor
ve korku hissediyorum.” “Endişe verici bir uyanış, bir şeyler var ve ne olduğunu
bilmiyorum.” Bir kere bir yer sarsıntısı olduğunu düşünerek uyandı (ama yoktu), ve iki
kez kalp çarpıntısı ile uyandı, “Kalbim çok hızlı ve çok gürültülü atıyor, ki kanın
pompalanmasını dahi hissedebiliyorum”. Tekrar uyumasını engelleyen panik hisleri
vardı.
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 46
• H2 (yaş 57) korku hissi ve evi kontrol etme dürtüsüyle gecede 5-6 kez uyanıyor. “Çok
husursuz bir uyanış, sarsılarak uyanıyorsunuz, sanki biri eve girmek için pencereyi kırmış
gibi. Bir şey olmadığını biliyorsunuz, ancak kontrol etmek zorundasınız – gidip ön kapıyı
açıyorsunuz – korkunç bir şey.” Tekrar uyumakta zorlanıyor ve kendisini sinirli ve öfkeli
olarak tanımlıyor.
• G1 (yaş 35) evinin dışında gürültü ve gece kendisini “stres içinde” uyandıran bir gürültü
tanımladı.
• G2 (yaş 32) maruziyet sırasında sinirli, öfkeli, gelecek ve çocukları hakkında endişeliydi.
Çocukları uyandığından kendisi de sık sık geceleri uyandı. Çocuklarının korkularıyla
ilgilendiğinden kendi korkusundan söz etmedi.
• F2 (yaş 51) her zaman hissettiği bir “huzursuzluk hissi” tanımladı. Geceleri kalp
çarpıntısı, korku hissi ve evi kontrol etme dürtüsüyle sıçrayarak uyanıyor. Uyarılma hissi
tekrar uykuya dalabilmesini engelliyor.
• E2 (yaş 56) kaygı bozukluğu veya korku ifade etmedi, ancak geceleri sürekli olarak
uyandı ve türbinler eve doğru dönerken geceleri tekrar uyuyamadı.
• D1 (yaş 64) “titremeden” nasıl “sakinleşmek” zorunda olduğunu tanımladı. Dışarıdaysam,
“İçeri giriyorum, sandalyeme oturuyorum ve kendimi sakinleştirmeyi deniyorum. Böyle
bir nöbetten sonra, gerçekten yoruluyorum.” Artan öfke, hayal kırıklığı ve saldırganlık
hissetti. Kalp çarpıntısı zaman zaman “titremeye” eşlik ediyor: “Kalbim çılgın gibi hızla
çarpmaya başlıyor ve bu titremeler bedenime yayılıyor.” Bay D, titreme veya kalp
çarpıntısı meydana geldiğinde hızlı ve derin nefes alıyor ve sakinleşmeye çalışırken
bilinçli bir şekilde nefes alış verişini yavaşlatıyor.
• C1 (yaş 45) bedeni “her zaman bir savunma durumunda” olan evinde dinlenemiyor,
sakinleşemiyor veya kendini toparlayamıyor. Dinlenmek için arabasıyla uzaklaşmak
zorunda kaldı.
• B2 (yaş 53) semptomları kötüleştiğinde “üzgün ve telaşlı” oldu. Rahatlamak için sürekli
olarak evini ve işlerini terk etti.
• B1 (yaş 55) stres tanımladı. “Kaldırabildiğimden çok fazla, içimi yaktı, gürültülü ve
çevresel”. Kaygı giderici bir ilaç tavsiye edildi, semptomun rahatlaması için balıkçı
teknesiyle sahilde daha fazla zaman geçirdi.
İçten gelen titreme, titreşim, veya pulsasyon ve endişe, kaygı bozukluğu, uyarılma, asabiyet, kalp
çarpıntısı, bulantı ve uyku bozukluğunun ortak bileşimi birlikte İçorgan Titreşimli Vestibüler
Bozukluk (VVVD) olarak adlandırdığım şeyi bir araya getiriyor.
Tablo 2: Konsantrasyon ve hafıza semptomları açıklamaları
Düşünme ve hafıza zorlukları, yetişkin deneklerin uzmanlıkları veya olağan çalışma durumları
karşılaştırıldığında çoğu kez dikkat çekiyor:
• A1 (yaş 32), maruziyeti takiben isim ve yüz hatırlama zorluğu çeken, kendi teknesi olan
profesyonel bir balıkçı, bir dükkana gittiğinde ne alması gerektiğini bir kağıda not
almadığı sürece hatırlayamaz oldu.
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 47
• B2 (yaş 53), ne yapacağını yazmadan işleri için çarşıya her gidişinde kafası karışan bir ev
kadını. Taşındıktan altı hafta sonra röportaj yapıldığında, bir liste olmadan işleri yoluna
koyabilmeyi başardığını bildirdi.
• C1 (yaş 45) ne zaman pulsasyon hissederse konsantre olamadığından okumayı bir kenara
bırakmak zorunda kaldı.
• C2 (yaş 42), maruziyetten önce “doğum günü partileri için bir ay önceden hazır olan” çok
düzenli bir anne düzensizleşti ve aynı anda çok sayıda işi takip etme zorluğu yaşadı.
“Aklımı kaçırıyorum sandım.” diye belirtti.
• D1 (yaş 64), emekli bir endüstri mühendisi, hatırlama hızında ilerleyen bir yavaşlama ve
okuduğunu çok daha zor hatırlama bildirdi.
• E2 (yaş 56), kamu işlerinde aktif emekli bir öğretmen, türbin bıçakları eve doğru
döndüğünde heceleyemedi, e-posta yazamadı veya telefonda söyleyeceklerinin sırasını
kaybetti ancak bıçaklar eve doğru dönmediğinde bunları yapabildi.
• F2 (yaş 51), çocuk gelişim uzmanı, ebe ve sağlık yönetimi uzmanı bir hemşire, maruziyet
sırasında yemek tariflerini, TV dizilerindeki olayları veya mobilya montaj talimatlarını
takip edemediğini bildirdi.
• G2 (yaş 32), oldukça düzenli bir anne, unutkanlaştı ve herşeyi yazmak zorunda kaldı,
konsantre olamadı ve düzenini kaybetti. Çocuğunun işitme testi randevusunu unuttu. 18
yaşında yaşadığı bir depresyonu sırasında hafıza veya konsantrasyon problemleri
olmamıştı ve tecrübesini “bu sefer farklı” olarak tanımladı.
• I1 (yaş 59), profesyonel bir bahçeci, türbinler gürültülüyken bahçesine ve işlerine
konsantre olamıyor. “Yarım saat sonra bahçeyi terk etmek, kaçmak, kapıyı kapatmak
zorundasınız.”
• J1 (yaş 49), bir fizikçi, türbinlere bakan bir penceresi olan küçük bir ofiste faturaları
ödemek için oturduğunda belirgin konsantrasyon problemleri belirtti.
5-17 yaşlarındaki 10 çocuk ve okula giden gençten 7'si için maruziyet öncesiyle
karşılaştırıldığında okul performanslarında azalma veya türbinlerden uzağa taşındıktan sonra
okul performansında artış belirtildi. Örneğin:
• F3 (yaş 17), çalışkan bir öğrenci, okulunu, ailesini ve kendisini şaşırtarak ulusal bir
sınavdan bir önceki yıl aldığından daha kötü bir sonuç alana kadar türbinler hakkında
kaygılanmıyordu ve ailesinin kaygılarını abarttığını düşünüyordu. Bu noktada ailesinin
uyumak için kullandığı evde onlara eşlik etmeye başladı.
• C7 (yaş 9), maruziyetten önce ekstra yardıma gerek olmadan okul ödevlerini yapan bir
öğrenci testlerde başarısız oldu, matematik becerilerini kaybetti, matematik formüllerini
unuttu. Ev ödevi sırasında konsantrasyonunu sürdüremedi. Problem çözerken nerede
olduğunu takip edemedi.
• G3 (yaş 6), maruziyetten önce oldukça odaklanmış ve okumada ileri bir çocuk, maruziyet
sırasında okumadan hoşlanmıyordu. Maruziyet geçtikten iki ay sonra, 7 yaşında, yaşına
göre “oldukça kalın bir kitap” okudu.
• G3'ün kardeşi, G4 (yaş 5), maruziyetten evvel kısa bir dikkat süresine sahipti. İki taraflı
kronik ortakulak iltihabından dolayı yaşadığı işitme kaybının maruziyet süresince ev
Dr. Nina Pierpont “Rüzgâr Türbini Sendromu” (Kısaltılmış Kitap) Sayfa 48
ödevlerine engel olduğu düşünüldü ve sürekli olarak evde ev ödevlerine karşı öfke
nöbetleri yaşadı. Taşınmadan iki ay sonra, kulaklarında bir değişim olmasa da ev
ödevleriyle ilgili daha sabırlı ve daha uzun süre çalışabildi. Annesi “ev ödevlerinin büyük
ölçüde yoluna girdiğini” belirtti.
• H3 (yaş 8) çok iyi bir hafızası vardı. Okuma, heceleme ve matematikte çok iyiydi.
Maruziyet sırasında öfke nöbetleri geçirerek ev ödevlerini yapmaya direndi. Öğretmeni
ona konsantre olmadığını ve daha erken uyuması gerektiğini söyledi.
Tablo 3: Konsantrasyon ve hafıza problemlerinden iyileşme açıklamaları
Konsantrasyon ve hafıza problemleri türbin kaynaklı uyku problemlerinden farklı bir programla
çözüme ulaştı. Uyku problemleri, kalıcı depresyonla eşlik edildiği durumlar haricinde, kısa
sürede düzeldi. Konsantrasyon ve hafıza problemlerinin iyileşmesi, depresyon olmadığında bile,
çoğunlukla uzun sürdü.
• A1 (yaş 32) hafızasını maruziyet öncesinde yüzde 85, maruziyet sırasında yüzde 2 ve
taşındıktan altı hafta sonra yüzde 10 olarak değerlendirdi.
• B1 ve B2 (yaş 55 ve 53) taşındıktan altı hafta sonra hafızalarının kısmen düzeldiğini
söyledi.
• C1 (yaş 47), taşındıktan 25 ay sonra hafızasının ne kadar kötü olduğunu söyledi.
• C2 (yaş 44) kalabalıktan kaynaklı devam eden strese rağmen taşındıktan 18 ay sonra
hafıza ve konsantrasyonunda iyileşme hissetti. Etkilenen oğlunun (yaş 11) okul
performansı tamamen iyileşmedi.
• E2 (yaş 52) kısa sürede iyileşti. Türbinler sadece belirli bir yöne döndüğünde problemler
yaşadı.
• F1 ve F2 (yaş 42 ve 51) taşındı ancak yine de türbinin etkisi altındaki eski evlerinde ve
çiftliklerinde çalıştı. Taşındıktan üç ay sonra, her ikisi de konsantrasyonlarının iyileştiğini
düşündü, ancak eskisi gibi olmadı. Bay F., devam eden depresyona sahip, hafıza
iyileşmesi hissetmedi.
• G2 (yaş 32) hafızasını maruziyetten önce 10/10, maruziyet sırasında 2/10 ve taşındıktan
iki ay sonra 5/10 olarak değerlendirdi. Depresyonu tamamen iyileşti. Bayan G'nin beş
yaşındaki ve 6 yaşındaki çocukları taşındıktan iki ay sonra konsantrasyonlarında iyileşme
gösterdi.
Sadece üç deneğin maruziyet sırasında ve sonrasında açıkça psikolojisi bozuktu. G2 (yaş 32) ilk
röportaj sırasında bunalımdaydı. Mevcut yaşadıkları ve hafıza veya konsantrasyon sorunu
yaşamadığı 18 yaşındaki depresyon nöbeti arasındaki bilişsel işlev farkına işaret etti. Diğer iki
denek, C1 (yaş 45) ve F1 (yaş 42) uzun süreli hafıza zorluklarıyla ilişkili olarak evlerini terk
etmek zorunda kaldıktan sonra depresyona girdi. Her ikisi de aynı zamanda devam eden bir


maruziyete sahipti. 

 --JEROME S. HALLER, Tıp Doktoru, Nöroloji ve Pediatri Profesörü (2008'de emekli
oldu), Albany Tıp Fakültesi, Albany, New York. Dr. Haller, Amerikan Pediatri
Akademisi, Amerikan Nöroloji Akademisi (Çocuk Nörolojisi Bölümü) ve Çocuk
Nörolojisi Vakfı üyesidir.
10 Haziran 2008

Dr. Pierpont’un çalışması, tarihsel belgeleme, yaklaşım ve tanımlarındaki çok sistemli, titiz ve
öğretici referanslamayla detaylandırılan Gürültü Kaynaklı Hastalıklar'ın eksik yanlarına hitap
ediyor.
Çalışma, bir tanı koymak için anatomik veya kimyasal anormalliği tanımlamaya güvenmek
zorunda olan tıp doktorlarının büyük çoğunluğu için idrak edilmesi zor ve genelde değer
verilmeyen semptomları tetkik etmek için bilimsel bir dayanak sağlar. Bu yaklaşım, beni
heyecanlandıran bir şekilde tanılama için yeni bir yol açıyor. Ve hissediyorum ki, hastaya bir
makine değil de insan olarak bakmaya açık olan büyük bir doktor grubunun ilgisini çekecektir.
Doktorların hastalarını dikkatlice dinlemek ve onları laboratuar yerine yaşadıkları ortamda
değerlendirmek için cesaretlendirecektir.
Dr. Pierpont’un çalışması günümüz enerji krizi (ve krize yönelik çevreyi değiştiren teknolojilerin
rolü) nedeniyle özellikle önemlidir. Okuması çok kolay, oldukça iyi referanse edilmiş ve bilgi
vericidir. Açıklanan hastalar yaşamları ciddi bir şekilde bozulmuş gerçek “mağdurlardır”.
Yukarıda bahsettiğim gibi, rüzgâr enerjisi teknolojisinin ve uygulamalarının dünya çapında
gelişmekte olduğu bir zamanda özellikle güncel konularla ilgilidir. Tıp mesleğini, düşük
frekanslı titreşimlerin neden olduğu rahatsızlık potansiyeline karşı uyarıyor. Diğer yeni enerji

teknolojilerinin potansiyel yan etkilerini incelemek için tıp mesleğini teşvik

 



1234

Top of page
About us